21 Mart 2013 Perşembe

Shrove Tuesday



Büyük Perhiz Arifesi Salı ( Pancake day)olarak da bilinir.Çarşamba ilk günden önceki gün. Büyük Perhiz Arifesi Salı Paskalya göre belirlenir;O gün tereyağ ve yumurta yemenin son günüdür.

 
''Shrove Salı’' 'sından itibaren oruç tutan İngiliz Hristiyanları  kilo yapan tereyağ ve yumurtayı yedikleri son gün imiş.

Oruç süresinde  bu gıdaları(tereyağı ve yumurta) yemeleri yasakmış. Shrove, İngilizce shrive yani günah çıkartmak anlamına geliyormuş. Eskiden o gün kilisede çan çalar ve günah çıkartmak isteyenler de bu çan sesi ile birlikte kiliseye giderlermiş. 1445 yılında Buckinghamshire, Olney'de bir hanım, tavada bu kreplerden pişirirken çan sesini duyup geç kaldığı için, farkında olmadan üzerinde önlüğü, elinde tavası ve içinde de yaptığı kreple kiliseye koşmuş. Günahlarından arınma işlemini-duasını- kaçırmamak için. Bu da İngiltere’de bir geleneğin başlangıcı olmuş! Ne kadar ilginç değil mi? Günümüzde İngiltere’nin çeşitli şehirlerinde “Günah Çıkartma Salısı’nda” yarışmalar yapılmakta, elinde tavası ve krebi olmak üzere hanımlar koşmaktaymış.(-mış diyorum çünkü ben henüz böyle bir etkinliği göremedim.)


Yarışmadaki kurallardan biri tavadaki krebi üç defa havaya atarak çevirmek, diğer yandan da koşmakmış. Bir diğeri de başına eşarp örtmek ve önlük giymekmiş. Krebi, çanı çalan görevliye ilk defa teslim eden, görevli tarafından öpülerek birinciliği ilan ediliyormuş! İnanışa göre krepler, o akşam saat 8:00 ‘den önce yenmeliymiş. Yoksa kötü şans getirirmiş.


Kelime shrove İtiraf ve kefaret yaparak yoluyla kişinin günahları için affedilmeyi elde etmek anlamına İngilizce fiil günahını, geçmiş gergin. Böylece Büyük Perhiz Arifesi Salı Lent başlamadan önce "shriven" olarak Hıristiyanlar için özel adını alır. Büyük Perhiz Arifesi Salı Latin Avrupa ülkelerinde ayrı geliştirilmiş Karnaval geleneği biraz ROM'una, "Apakurya" son gün . Dönem "Büyük Perhiz Arifesi Salı" artık yaygın olarak Lutheran, Piskoposluk ve Roma Katolik Kiliseleri gibi dini Gelenekler dışında Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada'da kullanılır. Birleşik Krallık'ta, İrlanda, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada, Büyük Perhiz Arifesi Salı zamanda yaygın "Gözleme Günü" olarak bilinir veya gününde krep yeme geleneği nedeniyle "Salı Pancake".
Katolik ve Protestan ülkelerin (Yukarıda belirtilenler dışında) geleneksel olarak Kül Çarşamba "Şişman Salı" veya "Mardi Gras" önceki gün aramak. Adı Reform öncesindeki ve Lent orucu sezonu öncesi özel zengin gıdalar tüketilir.
 


 (Danimarka'da Karnaval ile)fastelavnsboller yiyerek kutlanır.
 

İzlanda'da günde Sprengidagur (Gün Patlama) olarak bilinir ve tuzlanmış et ve bezelye yiyerek kutlanır.
 

Litvanya'da gün Užgavėnės olarak adlandırılır. İnsanlar krep (blynai) yemek ve Litvanya tarzı doughnuts spurgos ile kutlanır.
 

İsveç'te günün Fettisdagen (Fat Salı) denir ve genellikle semla  denilen  bir tür pasta ile kutlanmaktadır.
Finlandiya'da günlük laskiainen denir ve genellikle yeşil bezelye çorbası ve laskiaispulla (çırpılmış krema ve reçel ya da badem ezmesi ile doldurulmuş tatlı ekmek) adlı bir pasta yiyerek kutlanmaktadır.

kaynak:wıkıpedıa
kaynak:berceste

''Shrove Salı’' 'sından itibaren oruç tutan İngiliz Hristiyanların kilo yapan tereyağ ve yumurtayı yedikleri son gün imiş. Dini bir anlamı var yani!

Oruç süresince bu gıdaları(tereyağı ve yumurta) yemeleri yasakmış. Shrove, İngilizce shrive yani günah çıkartmak anlamına geliyormuş. Eskiden o gün kilisede çan çalar ve günah çıkartmak isteyenler de bu çan sesi ile birlikte kiliseye giderlermiş. 1445 yılında Buckinghamshire, Olney'de bir hanım, tavada bu kreplerden pişirirken çan sesini duyup geç kaldığı için, farkında olmadan üzerinde önlüğü, elinde tavası ve içinde de yaptığı kreple kiliseye koşmuş. Günahlarından arınma işlemini-duasını- kaçırmamak için. Bu da İngiltere’de bir geleneğin başlangıcı olmuş! Ne kadar ilginç değil mi? Günümüzde İngiltere’nin çeşitli şehirlerinde “Günah Çıkartma Salısı’nda” yarışmalar yapılmakta, elinde tavası ve krebi olmak üzere hanımlar koşmaktaymış.(-mış diyorum çünkü ben henüz böyle bir etkinliği göremedim.)


Yarışmadaki kurallardan biri tavadaki krebi üç defa havaya atarak çevirmek, diğer yandan da koşmakmış. Bir diğeri de başına eşarp örtmek ve önlük giymekmiş. Krebi, çanı çalan görevliye ilk defa teslim eden, görevli tarafından öpülerek birinciliği ilan ediliyormuş! İnanışa göre krepler, o akşam saat 8:00 ‘den önce yenmeliymiş. Yoksa kötü şans getirirmiş.


Krebin içine konulan;

Yumurta – Yaratılış
Un – Hayatın bileşenleri
Tuz – Sağlık
Süt – Saflık, arılık


anlamına geliyormuş.Konu ile ilgili pek çok şiir ve şarkı da var internette gezinince. Bunlardan biri Christina Rossetti’ye aitmiş ve şiiri:

Mix a pancake,
Stir a pancake,
Pop it in the pan.

Fry the pancake,
Toss the pancake,
Catch it if you can.

Batı Somerset’te yaygın olan bir tekerleme de şöyle imiş ki ben bunun ses uyumunu pek sevdim:
Tippety-Tippety-tin;
Give me a pancake and I'll come in.
Tippety-tippety-toe,
Give me a pancake and then I'll go.

20 Mart 2013 Çarşamba

Napolyon Bonapart

Korsika'nın Ajaccio kentinde doğdu. 1779 yılında Brienne'de öğrenim gördü, 1784'te Parisien École Royale Militaire (Paris Kraliyet Askeri Okulu) adlı askeri akademiye girdi.1785 yılının Nisan ayında Valence'daki topçu alayına üsteğmen rütbesiyle katıldı.
Aynı yılın Eylül ayında izinli olarak gittiği Korsika'da askeri ve politik açıdan etkin bir rol başladığında bağışlanarak yüzbaşı rütbesiyle göreve çağırıldı. Yine Korsika'da kalarak Fransa'ya karşı bağımsızlık mücadelesine başlayan Korsikalı milliyetçilere karşı Jakoben örgütlenmesinde çalıştı. Ancak ailesiyle birlikte Fransa'ya kaçmak zorunda kaldı.
Paris'teki siyasi faaliyetleri nedeniyle bir dönem 'vatana ihanet'ten tutuklandı. Ancak onu koruyan siyasilerin de desteğiyle serbest kaldı. Bu arada Fransa'da yeni bir anayasa ve direktuvarlık doğdu. Aralık 1793'te Toulon'da, kralcılar ve İngiliz ittifak kuvvetlerine karşı bir topçu komutanı olarak başarılı bir mücadele vermesiyle dikkat çekerek tuğgeneral rütbesine terfi etti.
5 Ekim 1795'te yine kralcıların ayaklanmasını bastırmadaki başarısıyla İç Güvenlik Kuvvetleri'nin komutanlığına getirilen Napolyon, kısa bir sürede ülkenin en saygın askeri otoritelerinden biri haline geldi.
1796'da İtalya'daki ordunun başkomutanı oldu. 10 Nisan 1796'da General de Beauharnais'in dul karısı Josephine ile evlendi. İki gün sonra Kuzey İtalya'ya saldırıya geçti. Avusturya ordularını art arda yenilgiye uğrattıktan sonra Ocak 1797'de İtalya'daki Avusturya askeri varlığını püskürterek Viyana üzerine yürüdü. Avusturya'nın ateşkes istemesi üzerine barış görüşmelerine başlandı. Ancak görüşmeler uzayınca, antlaşma 17 Ekim 1797 tarihinde imzalandı.
Fransız yönetimi (Direktörler), 1798 yılı başlarında Napolyon'u İngiltere anakarasının istilasıyla görevlendirdiler. Ancak Napolyon, denizlerde etkili bir üstünlük sağlanmadan böyle bir operasyonun başarı şansı taşımadığını, İngiltere'ye karşı dolaylı bir strateji izlemenin en mantıklısı olduğunu savunmuştur. Bunun için de, Mısır'ın işgal edilerek İngiltere'nin Uzakdoğu ticaret yolunun kesilmesini önermiştir.


Büyük Gize Sfenksi önünde Napolyon Bonapart
1798'de Mısır seferine çıktı ve İngiliz donanmasını yenilgiye uğrattı, Malta'yı aldı. Haziran 1798 de İskenderiye’yi ele geçiren Napolyon, Nil vadisi boyunca içerlere ilerledi. İngiliz Amiral Horatio Nelson komutasındaki İngiliz donanmasının Abukir körfezindeki Fransız donanmasını imha etmesi üzerine ikmal bağlantısı kesildi. Şubat 1799'da Suriye üzerine yürüdü fakat Akka’da Cezzar Ahmet Paşa komutasındaki sert Osmanlı direnişi karşısında bozguna uğradı. Bu yenilgi karşısında Mısır'a geri dönmek zorunda kaldı.
Cezzar Ahmed Paşa’nın karşısında ilk yenilgisini yaşayan Napolyon 'un
"Akka’da durdurulmasaydım, bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim."
sözü kaydedilmiştir.
Ordusunu Mısır'da bıraktı ve Fransa'ya döndü. 9 Kasım 1799'daki hükümet darbesiyle Fransa tarihinde yeni bir dönem başladı. Kısa bir süre içinde anayasada değişiklikler yapıldı ve yönetim üç konsülün eline bırakıldı. Napolyon en önemli görev olan 'birinci konsül'lüğe getirildi. Ekonomi ve yasal alanda reform çabaları içine girdi. Napolyon I. Konsül olarak çok geniş yetkilere sahipti. Bu yetkilerden yararlanarak devlet mekanizmasının işleyiş etkinliğini artıracak yönde geniş düzenlemeler yaptı. Fransız Merkez Bankası’nın kurulması, devlet okullarının açılarak eğitimin bir kamu hizmetine dönüştürülmesi, 'Code Napoleon'u (Napolyon Kanunları) olarak da bilinen Fransız Medeni Kanunu’nun hazırlanması çalışmalarına başlanması, subay okulları açılması, onun dönemindeki gelişmelerdendir. Reform ve yasa çalışmaları halk tarafından da desteklendi.

Devrim Cumhuriyeti'nin sonu: İmparatorluk]

1801 yılında Napolyon İtalya'yı fethetti. 1804 yılında Notre Dame Katedrali'nde Napolyon Bonapart Fransa Cumhurbaşkanı, İtalya Kralı ve General ünvanlarıyla İmparatorluk tacını giydi. Tacı Papa giydirecekti ama Napolyon Papa'nın elinden tacı alarak önce kendi sonra eşi Josephine giydi. Büyük Şarlman (Charlemagne, Karl der Große) İmparatorluğu'ndan esinlenerek bir Fransa İmparatorluğu kuruldu. Ama Napolyon'a tepki büyüktü, annesi onunla irtibatını kesti, Beethoven bestelerinden onun adını sildi ve daha birçok diplomat, bürokrat, devlet adamı ve asker onunla irtibatını kesti.] En çok tepki gösterenler devrimciler, ihtilalciler ve askerlerdiAncak bu barış dönemi uzun sürmedi. Fransa’nın Avrupa’daki ekonomik ve politik gücünün giderek artması İngiltere açısından giderek genişleyen bir tehdit oluşturmaktaydı. Sonunda İngiltere 1803 yılının Mayıs ayında Fransa’ya savaş ilan etti.
1804 yılının Mayıs ayında, kralcıların bir komplosunu bahane eden Napolyon kendisini imparator ilan etti. Kendi eliyle taç giydi ama, Paris'teki Notre Dame Katedrali'ndeki törende Papa VII. Pius'un da bulunmasını sağladı. Mart 1805te ise İtalya’da kendi kurduğu cumhuriyeti lağvederek ve kendini İtalya kralı ilan etti.
İzleyen dönemde İngiltere’nin çabalarıyla Avusturya, Rusya ve Napoli ve İsveç’in katıldığı Fransa'ya karşı bir ittifak olan III. Koalisyon oluşturuldu.
1805 yılının Ekim ayında Fransız-İspanyol birleşik donanmasının Trafalgar Deniz Savaşı’nda İngiliz donanması karşısında yenilmesi üzerine Napolyon, İngiltere yerine onun müttefiklerini dize getirme yolunu seçti. Fransız ordusunu Manş kıyılarından Orta Avrupa’ya yürüten Napolyon, Ulm ve Austerlitz Muharebesi zaferleriyle Avusturya’yı ve Napoli’yi savaş dışı bıraktı.
Eylül 1806 da Prusya ordusunu Jena Muharebesi'nde, hemen ardından da Rus ordularını Friedland savaşında bozguna uğrattı. Temmuz 1807 de Rus çarı I. Aleksandr’la Tilsit Antlaşması imzalandı ve Rusya savaştan çekilmek zorunda
kaldı

İmparatorluğu dönemindeki olumsuz unsurlar İngiliz donanmasının gücü, İspanya ve İtalya'da akrabalarını tahta geçirmesi, halkın bu kişileri istememesi ve Fransa'ya bağlı devletlerdeki milliyetçilik akımları oldu.
1810 yılının Mart ayında Habsburg hanedanından ikinci eşi Marie-Louise ile evlendi, yasal varisi Napolyon II, 1811'de doğdu
I. Aleksandr’la yapılan antlaşma, Rusya’ya İngiltere’ye karşı askeri harekata kadar varacak yaptırımlar uygulama yükümlülüğünü getirmektedir ama I. Aleksandr, bu tür politikalardan kaçınmıştır. Bunun üzerine Napolyon, 1812 yılı ortasında 800 bin kişilik ordusuyla Rusya Seferi'ne girişmiştir. Borodino Muharebesi’nde General Kutuzov komutasındaki Rus ordusunu yenilgiye uğratan Fransız ordusu Moskova’ya girmiştir. Ancak Rusların bu yenilgiden sonra Rusya içlerine çekilmeleri, giderken de Moskova'yı yakmaları ve kışın da bastırması neticesinde Napolyon, ordusunu barındıracağı bir yer olmadığını anlamış ve Çar'ı antlaşma yapmaya davet etmiştir. Ancak I. Aleksandr bu teklifi reddeder. Napolyon ise tek çareyi orduyu Fransa'ya geri götürmekte bulur. Fakat sert kış koşulları geri dönüşü neredeyse imkânsız hale getirir ve Fransız ordusunun yaklaşık olarak dörtte üçünün telef olmasına sebep olur.

Napolyon'un Elba Adasına sürgüne gönderilişini anlatan Modern kahramanın yolculuğu başlıklı resim, Elba ile Fontainebleau istikametlerini gösteren yön tabelasının önünde eşeğin sırtında oturan I. Napolyon, bir elinde kırık kılıçı ve diğeriyle eşeğin kuyruğunu tutmaktadır. Marş çalan iki davulcu onu takip etmektedir (J. Phhilips, Londra, Mayıs 1814)
Ordusunun büyük bir bölümünü Rusya Seferi sırasında kaybeden Fransa, yeni bir ordu oluşturmanın zorluklarına katlanmaya mecbur olmuştur. Üretimden çekilen işgücü ve artırılan vergiler, halkı da Napolyon’a karşı bir tutuma itmiştir.
Napolyon, bu dönemde kendisine karşı düzenlenen hükümet darbesini bastırdı ve yeni bir ordu kurdu. Ancak 1813 ve 1814'te baskılar arttı ve halk desteği düştü.

Rusya yenilgisi ve içteki karışıklıklar Koalisyon güçlerini cesaretlendirdi. 1813 yılının Ekim ayında Napolyon’un Leipzig Savaşı'nda uğradığı yenilgi, onu iktidarının sonuna iyice yaklaştırdı.
1814'te düşman orduları Paris kapılarına dayandı. Napolyon imparatorluk tahtını bırakarak Elba Adasına sürgüne gönderildi
Elba Adasından kaçtı ve gizlice Paris'e döndü. Halk desteği tekrar yükseldi. 7 Mart 1815'te ise tahtına geri döndü. Böylece Napolyon ikinci kez tahta çıktı.
Bir ordu topladı ve Belçika'ya saldırdı. Ancak Haziran ayında İngiliz ve Prusya kuvvetleri tarafından Waterloo'da büyük bir yenilgiye uğradı. Paris'e dönünce tahtına ikinci kez veda etmek zorunda kaldı.
Amerika'ya kaçmak istedi, ancak bunu başaramadı ve İngilizlere teslim oldu. İngilizler onu Atlantik'teki Saint Helena'na götürdü. Son yıllarını bu küçük adada geçiren Napolyon, 5 Mayıs 1821'de 51 yaşındayken öldü.
Külleri 1840'ta Paris'e getirilebildi ve Les Invalides'e gömüldü.





"Le Sacre de Napoléon", Notre Dame Katedrali'nde düzenlenen törende eşi Joséphine de Beauharnais'ye taç giydiren Napolyon (1808, Jacques-Louis David, Louvre Müzesi)


 KAYNAK:VİKİPEDİ

18 Mart 2013 Pazartesi

NİL KRALİÇESİ KLEOPATRA

Julius Ceasar'in olumunden sonra onun katillerine karsi Mark Antoni, Oktaviyus Caesar ve Aemilius Lepidus istirakiyle kurulan Üçlü( Triumvirler) grubu değişik bölgelerden Roma'yı idare etmektedir. Doğu bölgesi idarecisi olan Mark Antoni Mısır Kraliçesi olan Kleopatra tarafından sanki büyülenmiş ve idarî ve askerî görevlerini unutup zevk ve sefaya dalmıştır. Roma'nın içişleri sorunları ile ilgilenmektedir. Karısı Fulvia Batı bölgelerini idarecisi olan Oktaviyus'a karşı isyan etmiş ve sonradan ölmüştü.
Oktaviyus, Antoni'yi İskenderiye'den Roma'ya dönüp Akdeniz'de olan üç azılı korsana (Sekstus Pompey, Menecrates ve Menas'a) karşı savaşa katılmasını ister. İskenderiye'de Kloepatra Antoni'ye bu savaşa iştirak etmemesi için yalvarmaktadır. Fakat Antoni ona olan aşkını tekrar etmekle beraber, onun yalvarmalarını dinlemeyerek sonunda Oktaviyus'un çağrısına uyup İskenderiye'den ayrılır.
Roma'da Agrippa Antoni'nin Oktaviyus'un kızkardeşi olan Oktavya ile evlenmesini ve boylece iki aile arasındaki bağlatılarının daha da pekiştirilmesini önermektedir. Fakat Roma'da bulunan Antoni'nin yardımcısı Enobarbus Oktavya'nın Kleopatra'dan sonra hiçbir zaman Antoni'yi tatmin edemiyeceğini bilmektedir. Bu oyunun ünlü bir söyleyişinde tezatlı sözcüklerle Kleopatra'nin çekiciliğini şöyle anlatır: "Yaş onu kurutamamaz. Ne de alışkanlık bayatlatır/Sonsuz çeşitliği vardır; diğer kadınlar bıkkınlık verirler/Diğerleri iştahları beslerler. Fakat o insanı daha aç yapar/En çok tatmin ettiği zaman."
Bir kahin Antoni'ye eğer Oktaviyus'la mücadeleye girişirse kaybedeceğini söyler.
Mısır'da Kleoptra Antoni'nin yeni evliliğini öğrenir ve bu haberi getiren ulaktan azgınca bir intikam alır. Fakat sonunda kendi saray mensupları onu Oktavya'nin Kralice Elizabeth çağı standardlarina göre çok evcil olduğunu (yani kısa boylu, yuvarlak yüzlü, kaşları birbirine yakın ve bozuk saçlı olduğunu) ikna edince biraz sinirleri yatışır.
Triumvirler Pompey ile mütareke yapıp barış konusmalarına girişirler. Pompey'e Sicilya ve Sardinya adalarının idaresini birakabileceklerini; ancak karşılığında onun deniz korsanlarını ortadan kaldırmak için desteğini ve kendilerine tribünlerini göndermesi şartlarını teklif ederler. Biraz tereddütten sonra Pompey bu teklifi kabul eder. Pompey'in kadırgasında bu anlaşma iyice sarhoş olunarak kutlanır. Menas uc sarhos olmuş üçlü (triumvir)i hemen öldürmelerini Pompey'e önerir. Fakat Pompey bunun şerefsizlik olacağını söyleyerek rededer. Fakat sonradan, Oktaviyus ve Lepidus, Pompey'le olan mutareke barışına son verip savaşa devama karar verirler. Antoni bundan hoşlanmaz ve çok kızar.
Antoni Mısır'a İskenderiye'ye doner. Kendini ve Kleopatra'yı Mısır'ın ve Roma'nın kendi idaresinde bulunan doğu bölgelerinin mutlak hükümdarı olarak ilan eder ve taç gityme merasimi yapar. Oktaviyus'un Pompey'den eline geçirmiş olduğu bölgelerin bir kısmını adilce vermediği için Antoni şikayetkardır. Ayrıca Oktaviyus'un Lepidus'u hapse atıp triumvirlikten çıkartmasına da kızıp karşı çıkar. Oktaviyus Pompey'den alınan bölgelerin daha adil dağılımını uygun bulur. Fakat o da Antoni'nin diğer yaptıklarından çok hoşnutsuzdur.

Aktium Deniz Savaşı,: Ressam Lozernzo A. Castro'nun (1672) Barok usulu resmi. Sol altta Kleopatra burnunda Şans tanrıcası heykeli bulunan gemi ile kaçmakta.
Antoni, Oktaviyus ile savaşa hazırlanmaktadır. Yardımcısı Enobargus Antoni'ye savaşın karada olmasını önerir. Karada Antoni daha avantajlıdır; deniz savaşı için Oktaviyus'un güçleri daha hafif ve daha oynak olup, askerleri deniz savaşında daha tecrübeli ve eğitimlidir. Antoni bunu redder; çünkü Oktaviyus bir deniz savaşı için kendine meydan okumuştur. Kleopatra Antoni'ye kendi Mısır donamasını vererek ona destek sağlar. Fakat savaş devam ederken Kleopatra 60 tane gemisiyle savaştan ayrılıp kaçar; Antoni onu takip eder ve Antoni'nin deniz gücü tamamiyle yok edilir. Kleopatra'nin aşkı dolayısyla yaptığı hatadan utanma duyan, Antoni onu bir korkak yaptığı için Kleopatra'ya serzenişlerde bulunur. Ama hala aşkını bütün olanlardan daha üstün tutmaktadır ve Kleopatra'ya Bana bir öpücük ver ve bu bile benim yapmadıklarıma bir karşılık sağlamış olur."
Oktaviyos Kleopatra'ya bir haberci göndererek Antoni'yi bırakıp kendi tarafına geçmesini ister. Kleopatra tereddüt eder ve haberciye kur yapmaya başlar. O sırada Antoni girer ve Kleopatra'yı davranışı için çok ciddi şekilde azarlar. Haberciyi kırbaçla dövdürdükten sonra geri gönderir. Sonunda Kleopatra'yı affeder ve onun için bu sefer karada bir başka savaş yapmaya söz verir.
Savaş başlamadan önce Antoni'nin askerleri acayip kötü haberler taşıyıcı sesler duyup, bunları tanrı Herkül'ün Antoni'yi korumasını bırakma hareketleri olarak yorarlar. Bunu yanında, Antoni'nin uzun zamandan beri yardımcılığını yapan Enobarbus, onu terkederek Oktaviyus'un tarafına geçer. Oktaviyos'a kaçarken bütün şahsi eşyalarını geride bırakmıştır. Antoni bu eşyalara el koyacağına, bütün hepsinin Enobarbus'a gönderilmesine emir verir. Enabarbus Antoni'nin cömertliğinden o kadar ezilmiş ve kendi sadakatsizliğine o kadar çok utanmıstir ki kirik bir kalble olur.
Antoni icin karada harp uygun gider; fakat Oktaviyus savaşı bir deniz savaşına döndürür. Tekrar Kleopatra'nin donaması savaşı bırakıp kaçınca, Antoni bu deniz savaşında da yenik düşer. Antoni'nin donanması teslim olur. Antoni Kleopatra'ya çok kızgındır. Bu pis Mısırlı bana ihanet etti. Bu ihanetinden dolayı Kleopatra'yı öldürmeye karar verir. Kleopatra Antoni'nin eski aşkını geri almak için tek çıkar yolun ona haberci gönderip Kleopatra'nın son sözlerinin Antoni olarak kendini öldürdüğünu haber olarak gönderir. Kleopatra kendini kendi anıtında kilitleyip Antoni'nin geri dönmesini bekler.

Kleopatra'nin oölumü. Ressam:Reginald Arthur (1892)
Fakat Kleopatra'nın planı doğru çıkmaz. Antoni, pişman olup Kleopatra'nın ölüsünü görmek için geri döneceğine, kendi hayatının artık hiç değeri kalmadığı nedeni ile intihar etmeye karar verir. Yaverlerinden biri olan Eros'a kılıcını saplayarak kendini öldürmesi için yalvarır. Fakat Eros buna dayanamaz ve kendi kendini öldürür. Antoni Eros'un cesaret ve sadakatinden çok etkilenmiştir ve aynını kendi yapmak ister. Fakat kendini öldürmeyi başaramaz ve ağır yara alır. Yaralarından dolayı büyük acılar içinde iken Antoni Kleopatra'nin hala sağ olduğunu öğrenir. Acılar içinde Antoni'yi sedye ile Kleopatra'nin gizlendiği anıta götürürler ve orada Antoni Kleopatra'nın kolları arasında hayatını kaybeder.
Oktaviyus onu teslim olmaya ikna etmak için Kleopatra'yla gidip onunla görüşür. Kleopatra cok kizgin bir tavirla telim olmayi rededer. Oktaviyus'un zafer şenliklerinde Roma sokaklarında gezdirilip asırlar boyunca bir hain olarak anılmaktan daha kötü bir hayal olmadığına inanmaktadir. "Hızlı hareketli komedi aktörleri/Bizi zaman boyunca mizansene koyacaklar/Bizim İskenderiye'de bugünkü şenlik günümüz gibi/Antoni sarhoş olarak ortaya çıkartılacak/Ve ben Kleopatra kendimi ve büyüklüğümü gıcırtılı bir ses çıkartan erkek çocuğu gibi göreceğim/Ben bir fahişe gibi poz vereceğim." Bu söylev gibi konuşma bir çeşit söz oyunu, bir dramatik ince alay olmaktadır, çünkü Shakespeare'in bu oyununun temsilinde Kleopatra'yı gerçekten sesi gıcırdayan bir erkek çocuk aktör oyanamaktaydı ve bu oyununda gerçekten Shakespeare Antoni'nin sarhoşca şenliklerini temsil etmekteydi.
Kleopatra'ya ihanet edilir ve o Romalılar tarafından esir alınır. Kleopatra Oktaviyus'un kendine karşı yapmak istediklerini anlamak için onu dener. Kleopatra Oktaviyus'a servetinin bir muhasebesini verirken, hazine görevlisini kendisine taklit olarak ihanet etmesini emreder. Bu görevli Oktaviyus'a Kloepatra'nin bu muhasebe hesaplarında servetinin bir kısmını bildirmediğini söyleyince Oktaviyus onun hiç önemi olmadığını bildirir. Bu kayıtsızlıktan Kleopatra Oktaviyus'un, adil davranmaya söz vermesine rağmen, Kleopatra'yi Roma'da zafer alayında bir esir hükümdar olarak arabası arkasında yürütmeye kararlı olduğunu anlar.
Kloepatra kendini öldurmeye karar verir, Bir zehirli engerek yılanının kendini ısırıp vücuduna zehir saçmasını sağlar. Öbür dünyada Antoni ile tekrar birlikte olacağını hayal ederek huzurlu bir sevinçle ölür. Hizmetkar kızları olan, İras ve Charmiyan'da, kendilerini öldürürler. Oktaviyus ölülerin cesetlerini bulur. Kendisini iki birbiriyle çelişkili ruhsal duygu arasında bulur. Antoni ve Kleopatra'nin ölümleri kendini ilk Roma İmparatoru olarak ilan etmesine yol açmıştır. Diğer taraftan da onlara bir büyük sempati duymaktadır: "O kadın Antoni'si ile birlikte gömülecek/Dünyada hiç bir mezar bulunur mu bu kadar ünlü bir çifti/İçine alabilecek.." Her ikisi için de bir askerî cenaze töreni yapılmasına emir verir.

KAYNAK:VİKİPEDİA

sisi

Kraliçe Sisi (Sissi) asıl adı Elisabeth Bavaria (Elisabeth Bavyera)

olan tarih sayfalarında Sisi olarak bilinen Avrupa'nın en güzel

kadınlarından biri olan Avusturya-Macaristan İmparatoriçesidir.

Bazen hayatı asi, dikbaşlı oluşu, halka yakınlıgı ve mutsuzlugu

yüzünden Prenses Diana'ya benzetilir .







Elisabeth Baveria hayatı boyunca nevrotik huzursuzlukları yüzünden hiçbir zaman mutlu olmamamıştır, kaynaklar onun sürekli mutsuz oldugunu, hiçbirşeyden memnun olmadığını, güzelliginin, iktidarın ona huzur vermediğini yazar hatta bazı dönemler kilosunu muhafaza etmek için günde sadece 1 portakal yedigi bile belirtilir.Hatta adını taşıyan müzede onun kıyafetleri ziyaret eden çocuklara giydirilmeye izin verildigi için ,onun kıyafetlerinin ancak küçük bir çocuga oldugu belirtilir.


Ayaklarına kadar uzattığı saçlarıyla dikkat çeken döneminin en güzel prenseslerinden biri olan Sissi aslen Almandır, Bavyera'lı soylu bir aileden gelir 16 yaşında Francis Joseph ile büyük bir aşkla evlenir, arka arkaya çocukları olur, zaman geçtikçe eşiyle olan anlaşmazlıkları Sisi'nin hayatını etkilemeye başlar.







Saray hayatına bir türlü uyumlu olamayan imparatoriçe seramonilerden nefret etmektedir, özgürlükçü düşünceleri ise kraliyet ailesinin hiç işine gelmez ama o yine de düşüncelerinden vazgeçmez.Herkesi güzelliği, zerafeti ile büyülerken iç dünyası sürekli huzursuz ve gergindir ve asla mutlu değil. Evlendikten beş yıl sonra eşinin kendisini aldattıgını farkeden imparatoriçe sık sık Viyana'dan kaçmaya başlar.
O sırada saray tarafından onun sağlık sorunları nedeniyle saraydan uzaklaştıgını anlatırlar,iki yıl sonra döndügünde saraya her hareketiyle kafa tutacaktır imparatoriçe.

Kendine güveni zaman geçtikçe artan Sisi oğluna soylu öğretmen tutmak yerine halktan birilerini eğitimci olarak seçer tabi bu da saray eşrafının hiç hoşuna gitmemektedir, zaten sarayın isyankar olarak tanımladıgı Macarlar'a destek oldugu bilinen Sisi bu hareketiyle iyice göze batar.





1889 da sevgilisi Marie Vetsera ile birlikte intihar eden oğlu ( Mayerling Av Köşkü'nde gerçekleşen bu ölüm hala şüphesini korumaktadır, tarihe Mayerling faciası olarak geçmiştir) onu bu saray yaşamından iyice uzaklaştırır, sürekli ata binmeye ve spor yapmaya başlar kendini hep zayıf bulmak için oysa o dönem kadınların hele hele imparatorların jimnastik yapması kabul edilir şey değildir. Ruh hali sürekli bozuktur( bazı kaynaklara göre ise onun yenilikçi düşüncelerini sindiremeyen soylular ona ruhsal bozuklugu var damgası yapıştırmışlardır). Tarihçilere göre 'Ben vücutlar üzerinde dans etmeyi severim' diyen imparatoriçe erkekler üzerinde gücünü göstermekten çok zevk alırdı, onun için cinsellikten çok bu önemliydi.
Viyana'nın her köşesinde bu mutlu olmamış imparatoriçenin resimleri vardır,güzelligi ve mutsuzlugu, soylulugu ve halkla içiçe oluşu, asi ve kararlı oluşu ve bir suikaste kurban gitmesi onu halk gözünde kahraman yapmıştır .Hofburg Sarayı'nda kendisine ait şu anda sergilenen 6 tane oda vardır.

Kaynak:steps 365